top of page

Temas Felsefesi

Giorgio Agamben

Çev.: Yusuf Enes Karataş


İki beden birbirine dokunduğunda temas halindedir. Bir şeye dokunmak ne anlama gelir? Temas nedir? Giorgio Colli, iki noktanın yalnızca temsil boşluğu ile ayrıldığında temas halinde olduklarını belirterek kesin bir tanım sağlamıştır. Temas, kendi içinde var olamayacak bir temas noktası değildir çünkü her kesintisiz nicelik bölünebilirdir. İki bedenin aralarına herhangi bir ortam sokulamadığında, yani iki beden aracısız olduğunda bunların birbirleriyle temas halinde olduğu söylenir. İki şey (örneğin özne/nesne, karı/koca, efendi/köle, uzaklık/yakınlık) arasında bir temsil ilişkisi olduğunda bunların temas halinde olduklarını söyleyemeyiz. Ancak öte yandan, eğer her temsil ortadan kalkarsa, gerçekten aralarında hiçbir şey yoksa, ancak o zaman temas halinde oldukları söylenebilir. Bu gerçek, temasın temsil edilemez olduğunu, burada söz konusu olan ilişki türünü temsil etmenin mümkün olmadığını söyleyerek de ifade edilebilir. Ya da Colli’nin dediği gibi “temas bu nedenle temsilin hiçliğinin, metafizik bir açıklığın göstergesidir.”


Bu tanımın kusuru, “hiçlik” ve “temsil edilemez” gibi tamamen negatif ifadelere başvurmak zorunda olduğu ölçüde mistisizme dönüşme riski taşımasıdır. Bizzat Colli, temasın dolaysız olduğunu söylemenin yalnızca bir kestirim olduğunu, temsilin asla tamamen ortadan kaldırılamayacağını belirtir. Soyutlama riskinden kaçınmak için başlangıç noktamıza dönmek ve bir kez daha “dokunma”nın, yani duyuların en alçakgönüllü ve dünyevi olanının ne anlama geldiğini sormak faydalı olacaktır.


Aristoteles, dokunmayı diğer duyulardan ayıran özel doğası üzerine düşünmüştür. Her duyu için belirleyici bir işlevi yerine getiren bir ortam (metaxy) vardır: görmenin ortamı renklerle aydınlatılan, gözler üzerinde etkili olan saydam yüzeydir; duymanın ortamı sondaj yapan bir vücut tarafından hareket ettirilen havadır. Dokunmayı diğer duyulardan ayıran şey, somut olanı “ortam üzerimizde bir eylemde bulunduğu için değil, ortamla birlikte (ama)” algılamamızdır. Bize dışsal olmayan, içimizde var olan bu ortam ettir (sarx). Ancak bu, dokunulanın yalnızca dışsal nesne değil, onun tarafından hareket ettirilen et olduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, temas halindeyken kendi duyarlılığımıza dokunur, kendi alıcılığımızdan etkileniriz. Görme halindeyken kendi gözlerimizi göremeyiz ve işitirken kendi işitme yetimizi algılayamayız, dokunmada ise kendi dokunma ve dokunulma kapasitemize dokunuruz. Başka bir bedenle temas bu nedenle aynı zamanda her şeyden önce kendimizle temastır. Bu nedenle, diğer duyulardan daha aşağı görünen dokunma, belirli bir açıdan öncelikli duyudur çünkü onda, görünürde ve diğer duyularda belirli bir biçimde soyut olarak varsayılan bir özne gibi bir şey üretilir. Başka bir bedene dokunurken, aynı zamanda kendi etimize de dokunduğumuzda ilk kez kendimizle ilişkin bir deneyim yaşarız.


Eğer, bugün sapkınca bir şekilde denendiği gibi, tüm temaslar ortadan kaldırılsaydı, her şey ve herkes bir mesafede tutulsaydı, yalnızca diğer bedenlerden elde edilebilecek deneyimi değil, her şeyden önce kendimizle ilgili her türlü deneyimi, bütünüyle ve basitçe etimizi de kaybederdik.


İngilizceden çevirdiğimiz metin "A Philosophy of Contact" başlığıyla 11 Ocak 2021 tarihinde Ill Will sitesinde yayımlanmıştır, metne bağlantı üzerinden erişmeniz mümkündür.

bottom of page